GENEL ANESTEZİ ALTINDA
SEZARYEN
•
Preoperatif değerlendirme
: Zor
havayolu!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
•
≈8
saat açlık
(katı gıda
yok) ancak
2 saat önce berrak
sıvı alabilir
•
MONİTÖRİZASYON
o
Standart
(EKG, non-invazif kan
basıncı, SpO2,
ETCO2,
idrar çıkışı,
sıcaklık)
o
Ekstra
(İnvazif kan
basıncı, SVB,
PAB, kardiyak
debi, TEE,
sinir kas
stimülatörü, kan gazı,
kan şekeri,
BİS, prekordiyal
doppler, tromboelastogram)
•
POZİSYON :
En az
15°
(27°ye
kadar) operasyon
masasının sola
çevrilmesi
GENEL ANESTEZİ UYGULAMASI
•
İntravenöz (İV)
Ringer laktat
(RL) takılır
•
Aspirasyon profilaksisi
o
İV 50 mg
ranitidin ve
10 mg metoklopramid
(operasyondan yarım saat
önce)
•
Antibiyotik profilaksisi
o
1 gram sefazolin
(cilt insizyonundan
önce)
•
Preoksijenasyon (denitrojenasyon)
o
3 dk %100
oksijen veya
1 dk içinde
8 vital
kapasite solunum
•
Anestezi İndüksiyonu
•
İV indüksiyon için ilaç
alternatifleri
o
Propofol
2-2.5
mg/kg
o
Tiyopental 4-5
mg/kg
o
Ketamin 1
mg/kg
o
Etomidat 0.2-0.3
mg/kg
•
Kas gevşeticiler
o
Roküronyum (0.6-1
mg/kg) veya
süksinilkolin (1-1.5
mg/kg)
•
Entübasyon
iç çapı
6.5-7.0 mm
endotrakeal tüp
(krikoid bası-hızlı-seri indüksiyon)
•
Anestezi İdamesi
o
Doğum öncesi:
-%0-50 N2O
içinde toplam
en çok
1 MAK’a
ulaşacak şekilde
izofluran, sevofluran
veya desfluran
o
Doğum sonrası:
1- N2O
arttırılarak en
çok 0.5-0.75
MAK’a ulaşacak
şekilde izofluran,
sevofluran veya
desfluran, analjeziyi sağlamak
üzere opioid
(örneğin 1-2
µg/kg
≈
50-100 µg fentanil İV
bolus veya
0.05-0.1 µg/kg/dk
remifentanil İV
infüzyon)
2- TİVA (propofol+remifentanil)
(farkındalığı önlemek
için
midazolam eklenebilir)
•
Rezidüel nöromüsküler blok antagonizması
o
İV 1-2 mg
neostigmin+ 0.5-1 mg
atropin veya
İV 2 mg/kg
sugammadeks
•
Ekstübasyon
tamamen uyanıkken
•
Uterotonik Kullanımı
(umbilikal kord
klemplendikten sonra)
-1000 mL
RL içine
20 İÜ
oksitosin İV
infüzyon ile
uygulanır eğer
uterus tonusu sağlanamazsa
sırasıyla İM 0.2
mg
metilergonovin ve/veya transrektal
mizoprostol verilir
Postoperatif Analjezi
o
Tramadol, parasetamol, NSAİ ve/veya
TAP blok
GENEL ANESTEZİ ALTINDA
SEZARYEN
OPERASYONU
I.
PREOPERATİF DEĞERLENDİRME
Anestezi ile ilişkili
anne ölümleri
Amerika Birleşik
Devletleri (ABD)
ve İngiltere’de maternal mortalite
nedenleri arasında
yaklaşık 7.
sırada yer
almaktadır. Ancak
1980 yılından
sonra maternal
mortalite oranları
belirgin olarak
azalmıştır. Bu
durum sezaryen
cerrahisi sırasında
nöroaksiyel anestezi
tekniklerinin kullanımında artış ve
genel anestezi
sırasında karşılaşılması
muhtemel zor
havayolu ile
mücadelede geliştirilen
algoritmaların daha
yaygın
ve doğru kullanılmasıyla
açıklanmaktadır (1).
Anesteziyle ilişkili
anne ölümlerini
araştıran
retrospektif
bir çalışmada,
1991-
1996 ile
1997-2002 yılları
arasında genel
anestezi
altında yapılan
sezaryenlere
ait
maternal
mortaliteler
karşılaştırıldığında bu
oranın milyonda
16.8’den 6.5’a
inerken, rejyonal
anestezi altındaki
sezaryenlerde bu
oranın milyonda
2.5 ve 3.8 olup,
çok fazla
değişmediği bildirilmiştir
(2). Günümüzde
rejyonal anestezi
teknikleri, tıbbi
bir kontrendikasyon yoksa elektif
sezaryen ameliyatları
için öncelikle
tercih edilir.
Ancak özellikle
anne ve
bebek hayatını
tehdit eden
acil
sezaryenlerde,
başarısız veya yetersiz rejyonal
anestezi uygulamalarından
sonra, hastanın
rejyonal anesteziyi kabul etmemesi
durumunda ve
koagülopati varlığında
genel anestezi
öncelik kazanmaktadır.
Bu nedenle elektif
koşullarda rejyonal
anestezi altında
sezaryen uygulanacak
tüm gebeler
dahil dikkatli
preoperatif değerlendirme ve genel
anestezi hazırlığı
yapılması gerekir
(1,2).
Gebelerde zor havayolu
insidansı genel
popülasyona göre
8 kat
daha fazla
olup, zor
havayoluyla ilişkili
mortalite de genel
popülasyona göre 13
kat daha
fazladır (3,
4). Artmış
progesteron seviyelerine
bağlı havayolu
ödemi nedeniyle
havayolu normalden
dar ve
frajildir. Kanama
ve zaten
ödemli olan
havayolunda ileri derecede
ödem gelişimi
neticesinde başlangıçta maskeyle
havalandırılabilen bir
hastada tekrarlayan başarısız entübasyon
girişimleri, maske ventilasyonunda
güçlüğe neden
olabilir. Ayrıca
büyük göğüsler
ve kilo
artışına bağlı
kısa boyun,
boyun hareketlerinde
kısıtlılık gibi
faktörler de
gebelerde laringoskopiyi zorlaştırabilir (5).
Uterusun diyafragmaya
yaptığı bası
ve artmış
intraabdominal basınca bağlı
olarak azalan
fonksiyonel
rezidüel
kapasite
(FRK)
ve
artmış oksijen
tüketimi, aorta-kaval
basıya ikincil
azalan kardiyak
debi de,
gebelerde genel
anestezi indüksiyonu
ve entübasyon
işlemi sırasında
hipoksi riskini
artıran diğer
faktörlerdir (6).
Gittikçe
büyüyen uterusun
mide ve
özofagusu yukarıya itmesi
ve gebede
artmış progesteron
hormonunun yol
açtığı azalmış
kas tonusunun
da etkisiyle
alt özofageal
sfinkter tonusu
azalır ve
özellikle gebelikte 2.
trimester sonrası
mide içeriğinin regürgitasyon riski
artar. Diğer
yandan plasental
gastrin salınımı
nedeniyle mide
içeriğinin asiditesi
ve volümü
normalden daha
fazladır. Retrospektif çalışmalarda
gebelerde genel
anestezi indüksiyonu
sırasında aspirasyona bağlı mortalite
oranı %
5-15 olarak
bildirilmiştir (7,
8). Artmış
zor havayolu
insidansı ve
aspirasyon riski,
gebelerin
preoperatif olarak
ayrıntılı değerlendirilmesini
zorunlu
kılar.
Mallampati
skorlamasına ek
olarak,
Harmer
tarafından tanımlanmış
havayolu
kontrol listesinde
mevcut
6
problemden
iki
veya
daha
fazlasının
varlığının
saptanması zor
havayolu için
artmış insidansı
belirlemede yardımcı
olabilir (9).
1.
Obezite
(> 90
kg)
2.
Boyun hareketlerinde
kısıtlılık (boyun
fleksiyonu< 90°)
3. Ağız
açıklığı <
5 cm
4.
Temporomandibuler
eklemde hareket kısıtlılığı (çene,
alt kesici
dişler üst kesici
dişlerin önüne
geçecek şekilde
öne kaydırılamaması)
5.
Baş nötral poziyondayken
ağız
açılarak
dil
dışarı
çıkartıldığında
posterior
farengeal
duvarın görülememesi
6.
Havayolu
ödemi
için
risk
faktörlerinin
varlığı
(üst
solunum
yolu
enfeksiyonu,
preeklampsi, eklampsi)
Amerikan Anesteziyologlar
Derneği (American
Society of
Anesthesiologists;
ASA) tarafından obstetrik
anestezi uygulamaları için hazırlanan
kılavuzda her gebenin
preoperatif değerlendirmesinde
yandaş sistemik
hastalıklar ve gebenin
kullanmakta olduğu ilaçlar,
önceki anestezi
ve obstetrik öyküsü yanında
havayolu, solunum ve
kardiyovasküler sistem fizik
muayenesi yapılması gerektiği
belirtilmektedir (10).
Yine
ASA
klavuzunda
preeklampsi, eklampsi,
koagülopati
ile
birliktelik
gösteren hastalıklar söz konusu
değilse preoperatif
rutin trombosit sayımı
önerilmemektedir. Sağlıklı
komplikasyonsuz
gebeliklerde kan
grubu tiplemesi
ve cross-match
önerilmezken, plasenta
previa, geçirilmiş
uterin cerrahi
gibi hemorajik
komplikasyonların beklendiği
gebeliklerde ise
önerilmektedir (10).
Amerikan ve Avrupa
anestezi dernekleri
tarafından yayınlanan kılavuzlar, aspirasyon
riskini azaltmaya
yönelik olarak
doğum eylemi
başladıktan sonra
katı gıdalarla
beslenmeye izin vermemektedir.
Sadece komplikasyonsuz
seyreden bir eylemde
gebelerin küçük
miktarlarda berrak-
partikülsüz sıvı
alınmasına izin verilmektedir.
Elektif koşullarda
sezaryen operasyonuna alınacak hastalar
için preoperatif dönemde berrak
sıvılar için
operasyondan önce
2 saatlik,
katı gıdalar
için ise
6-8 saatlik
açlık süreleri
önerilmektedir (10,
11). Elektif
koşullarda uygulanacak sezaryen
operasyonlarından önceki
gece oral
ve operasyondan
60-90 dakika
önce intravenöz
(İV) H2 reseptör
antagonistleri veya
proton pompa
inhibitörlerinin uygulanması mide içeriğinin
pH’sında
artış
sağlayarak, metoklopramid
ise gastrik
boşalma süresini
kısaltarak ve
alt özofageal
sfinkter tonusunda
artış sağlayarak
aspirasyon riskini
azaltılır (10,
11). Genel
anestezi
altında,
acil
koşullarda
uygulanacak obstetrik
operasyonlar için de
klavuzlara göre profilaktik H2 reseptör
antagonistlerinin
intravenöz yolla
verilmesi ve
oral antiasit
(30 mL sodyum sitrat
gibi) uygulanması
önerilmektedir (10, 11).
Sezaryenle
doğumlarda işlemin aciliyeti
4 kategoride
değerlendirilir (Tablo 1)
(12, 13).
Tablo
1.
Sezaryen
ameliyatlarında durumun
aciliyetini belirlemede
kullanılan sınıflama
|
Tanımlama (Operasyon
kararı verildiği anda) |
Kategori 1 |
Anne veya
fetusun hayatı
tehlikede
olduğundan operasyon
mümkün
olan en
kısa zamanda
gerçekleştirilmeli |
Kategori 2 |
Anne veya
fetusun hayatını
tehdit
eden
faktörler
mevcut,
fakat
operasyonun
hemen
gerçekleştirilmesini
gerektirecek düzeyde bir
aciliyet söz konusu
değil |
Kategori 3 |
Erken doğum
gerekli fakat
anne ve
fetusun hayatı tehlikede
değil |
Kategori 4 |
Sezaryenle doğum
anne ve
doğum ekibi
için uygun
zamanda
planlanabilir |
Bu
sınıflamada kategori
1’de yeralan
hastalar için
sezaryenle doğuma
karar verilmesi
ile doğumun gerçekleşmesi arasında geçen
sürenin
(Decision-to-Delivery Interval
(DDI): anne
ve bebek sağlığı
açısından 30
dakikanın altında
olması gerektiği
savunulmakla beraber,
annenin
operasyon alanına
transferi, operasyonda
kullanılacak malzeme
ve personelin
hazır olma
süresinde uzama
gibi nedenlerle
pek çok
merkezde 30
dakikalık hedef
süreden daha
uzun süreler
içinde sezaryenle
doğum
gerçekleştirilebilmektedir. Yine
de bu
30 dakikalık
sürenin altında
kalınması önerilmektedir (12-14). Kategori
1’de yer
alan (ani
gelişen fetal
bradikardi, kord prolapsusu,
uterus rüptürü,
ablasyo plasentaya
bağlı aşırı
kanama ve
fetal skalp
pH’sının <7.2
olarak ölçüldüğü
olgular gibi)
durumlarda doğum
gerçekleştirilemezse anne
ve fetus
hayatı ciddi
tehdit altında
olabilir. Kategori
1’deki olgularda
çoğunlukla genel
anestezi rejyonal
anesteziye tercih
edilir. Böylece
yetersiz/ başarısız rejyonal
anestezinin neden
olacağı zaman
kaybının önüne
geçmek, maternal
hemodinaminin daha
stabil
seyrinin sağlanması
ve annenin
fetusun resüsitasyonunun
gerekli olduğu
durumlarda bu resüsitasyon
işlemine tanıklık
etmesinin anne
ve sağlık personeli
üzerinde yaratacağı
psikolojik stresden
kaçınılmış olur.
Diğer yandan
durumun aciliyeti
nedeniyle yetersiz
preoperatif değerlendirme
ve hazırlığa
bağlı olarak
tüm acil
operasyonlarda olduğu gibi
Kategori 1
acil sezaryen
operasyonlarında da
genel anesteziye
bağlı komplikasyonlarda artış (aspirasyon,
uyanıklık vs) bildirilmiştir
(12-14).
Kategori 2’deki olgular
antepartum kanama,
doğum
eyleminin
ilerlememesi
gibi
nedenlerle
daha uzun
süreyle müdahale
edilmemesi halinde
anne veya
fetus hayatının
tehlikeye
girmesi
söz
konusu olan
olgulardır. Mevcut
kılavuzlar bu
hastalar için
de DDI
süresinin <75
dakika olmasını
önermektedir (12-14).
Kategori 3’te ise
erken membran
rüptürü, fetal
distresin gözlenmediği
ilerlemeyen eylem vakaları
gibi
anne
ve
fetus
hayatının
tehdit
altında
olmadığı
ama
sezaryen
işleminin gerçekleştirilmesinden
fayda
görecek
olan olgular
yer
alır.
Bu
kategoride
işlemin
gerçekleştirilme
hızını anne
ve fetusun
sezaryen kararı
verildiğindeki klinik durumu
belirler (12-14).
Kategori 4 ise
anne ve
klinisyenler için en
uygun olan
zamanda sezaryenle doğum işleminin
gerçekleştirilebileceği
elektif sezaryen
olgularını kapsar
(12-14).
Sonuç olarak
katı gıda alması engellenmiş doğum eylemine girmiş
tüm gebelerde ve ılımlı
miktarlarda berrak
sıvı almasına
izin verilmiş
komplikasyonsuz seyreden
olgularda
aniden
anne
ve
fetus hayatının
ciddi tehdit
altında olduğu
Kategori 1
durumu gelişirse
anestezi,
kadın-doğum ve
pediatri işbirliği
ile en
kısa zamanda
sezaryenle doğum
gerçekleştirilmelidir. Hangi
kategoride yer
aldığından bağımsız
olarak tüm
gebelerde zor havayolu
için artmış
risk gözönünde
bulundurularak
ayrıntılı bir
havayolu değerlendirmesi ve rutin
aspirasyon profilaksisi
yapılmalıdır. Preoperatif
dönemde gebenin
yandaş hastalıkları
ve almakta
olduğu tıbbi
tedavilere ait
yeterli bilgi
sahibi olunması,
uygun anestezi
planının yapılması, gerekli önlemlerin
alınması ve
uygulanmasını sağlayarak
anne ve
bebek mortalite
ve /veya
morbiditesinde azalma sağlayacağı
unutulmamalıdır (5-14).
II.HAVAYOLU
YÖNETİMİ
Gebelerde, gebe olmayanlara
göre arteriyel
oksijen satürasyonu
çok daha
hızlı
düşebileceğinden, genel
anestezi altında
gerçekleştirilecek olan
sezaryenlerde artmış oksijen
tüketimi ve
azalmış FRK
nedeniyle %100
oksijen ile
preoksijenasyon
uygulanması zorunludur. Bunun
yanında 300 baş
yukarı pozisyon (obez gebelerde
rampa pozisyonu) ile
verilerek FRK
artışıyla laringoskopi görüntüsü kolaylaştırılır.
Krikoid bası
(Sellick manevrası) eşliğinde aspirasyon
riski azaltılarak
hızlı seri
indüksiyon sağlanır.
Zor entübasyondan
şüphelenildiğinde preoperatif ayrıntılı
ve dikkatli
muayeneden sonra
ne yapılacağına son karar
verilmeden önce obstetrisyen
ve hasta
ile konuşularak
bütün olasılıklar paylaşılmalıdır. En
önemlisi de
anestezistlerin aşağıda
belirtildiği gibi
sezaryen operasyonlarına
ait zor
havayolu yönetiminde
mutlaka bir
strateji planlamasına sahip olmasıdır
(10, 15-19).
•
Zor laringoskopi ile
karşılaşıldığında derhal yardım
çağırılmalıdır.
•
Entübasyonun
gerçekleşemediği durumlarda maske
ile ventilasyon
ve krikoid
bası,
laringeal
maske havayolu
(LMA) ya
da supraglottik
havayolu (örn
kombitüp, entübasyon LMA[fastrach])
ile akciğerlerin ventilasyonu
sağlanmalıdır.
•
Fetal distres ya
da
antepartum
hemoraji
gibi
bir
acil
durum
yoksa
hasta
uyandırılabilir
ve
sonrasında alternatif
anestezi stratejileri
düşünülebilir.
•
Ancak anesteziye devam
etme zorunluluğu
varsa anestezi
LMA yerleştirilerek de sürdürülebilir.
•
Ventilasyon sağlanamadığında
ya
da
hasta
uyandırılamadığında
ise
cerrahi
olarak
havayolu
sağlanmalıdır (Bakınız
TARD zor
havayolu algoritması).
•
Sezaryenlerde
olası zor
havayolu yönetimi
için bulundurulacaklar (taşınabilir veya
sabit):
•
Değişik boylarda ve
farklı yapılarda
rijit laringoskop
bleydleri
•
Değişik boylarda endotrakeal
tüpler
•
Endotrakeal
tüp kılavuzları,
yarı rijit
stileler,
jet ventilasyona olanak
sağlayabilecek
ucu açık
stileler, ışıklı
stileler, endotrakeal tüp ucunun
distal
kısmını
manipüle
edebilecek
şekilde
dizayn edilmiş
forsepsler ve
bujiler
•
LMA
•
Kapnograf
•
Videolaringoskop
•
Fiberoptik
entübasyon ekipmanı
•
Acil cerrahi hava
yolu sağlayabilecek
uygun ekipman
(örn. krikotirotomi)
•
İlaçlardan
topikal anestezikler
ve vazokonstriktörler ile sugammadeks
•
Acil, cerrahi olmayan
havayolu ventilasyonunu
sağlayabilecek bir
ekipman; örn.
transtrakeal jet
ventilatör ile jet
ventilasyon stilesi (12-14
gauge iv
kateter ve
3 mm endotrakeal
tüp adaptörü
de kullanılabilir) ve bir
supraglottik hava yolu
ekipmanı (örn.
kombitüp, entübasyon LMA [fastrach])
•
Retrograd
entübasyon ekipmanı
Şekil
1.
Sezaryen
sırasında zor
entübasyonla
karşılaşıldığında izlenebilecek
basamaklar.
Başarısız entübasyon akışı
içinde aşağıdaki
planlar sırasıyla
uygulanabilir (15):
A-
Alternatif
laringoskop/videolaringoskoplar
denenebilir, BURP (Backward
Upward
Rightward Pressure)
manevrası uygulanabilir, krikoid
bası azaltılabilir,
buji kullanılabilir
(2 girişimden fazla önerilmez).
B-
Entübasyon
başarısız ise yüz
maskesi ile
oksijenasyon ve
ventilasyon sağlanmalıdır (2 elle
maske tutulabilir), Guedel
havayolu kullanılabilir,
ventilasyonda sorun
varsa krikoid
bası azaltılabilir.
C- Yüz maskesi ile
ventilasyon yetersiz ise
LMA ile
oksijenasyon ve ventilasyon
sağlanabilir.
D-
Entübasyon
ve
ventilasyon
halen
başarısız
ise
kanül
krikotiroidotomi
ile
jet
ventilasyon
uygulanabilir.
E- D planı da
başarısız ise cerrahi
krikotiroidotomi uygulanabilir.
III.
GEBENİN
POZİSYONU
Anestezi tekniğini ne
olursa olsun
aorta kaval
basının önlenmesi
amacıyla gebe
supin pozisyondan
genellikle sol
yan pozisyona alınır.
Uterusun bu
şekilde yer değiştirmesi
ile fetusun
dolaşımı korunmaktadır.
Ameliyat masasının
15° sol
yana çevrilerek ya da
kama (wedge) şeklinde bir
yastık kalçanın
altına yerleştirilerek
supin hipotansif sendromun önlendiği
bildirilmiştir. Ameliyat
masasının 160
kg ve
üstü ağırlıktaki
hastaları taşıyabiliyor olması
gerekmektedir. (10, 20,
21). Ayrıca
cüce gebelerde
normal boydaki
gebelere göre
supin pozisyonda daha sık
hipotansiyon gelişmektedir (22).
Venöz hava embolisinin
önlenmek amacıyla
Fong ve
ark. (23)
5° ters
Trendelenburg önermiş
olsalar da,
Karuparthy ve
ark. (24)
bu yararlı
etkiyi gözlemlememişlerdir.
Osteogenesiz imperfekta ve
periferik nöropati
gibi yandaş hastalığı olan
gebede de
pozisyonu dikkatli
bir şekilde
verilir. Herediter
basınca duyarlı
nöropati hastalığında
önerildiği gibi
mümkünse hastalara
uyanıkken pozisyon
verilmesi, 2,5
cm kalınlığında
sünger ya
da jel
yastıkların bası
yerlerine (kol,
bacak vb)
konması, kolların
90° den
fazla ekstansiyona getirilmemesi, hastanın
üzerine yaslanılmaması,
entübasyon tüpünün
ağız kenarına
basınç uygulamayacak
şekilde tespit edilmesi,
kolların ve
bacakların 15 dakikada
aralıklarla
hareket
ettirilmesi
tüm
hastalarda
önemle
uygulanmalıdır (25).
IV. GEBENİN
MONİTÖRİZASYONU
Gebe annede gelişen
hipotansiyon ve hipoksi
doğrudan fetüsü
etkileyeceğinden annenin
yakın monitörizasyonu
hem anne
hem de
fetüs için
önemlidir. 1/12.000
oranında doğuma
bağlı kanama,
amniyotik sıvı
embolisi, kalp
yetmezliği ve
sepsis gibi
nedenlerle kardiyak
arrest gelişebilmektedir.
Bu nedenle
kardiyovasküler hastalığı
bulunan gebelerin
sezaryen ya
da vajinal
yolla doğumunda,
ister rejyonal
isterse genel
anestezi tercih
edilsin, defibrilatör hazır bulundurulmalıdır.
Ayrıca
anestezik
ajanlar dışında
obstetrik anestezide
sıklıkla kullanılan
ueterotonik ilaçlardan oksitosine bağlı
taşikardi, hipotansiyon, ergometrine bağlı
hipertansiyon, koroner
vazokonstriksiyon ve
prostaglandin F2-alfa
ile ciddi
pulmoner hipertansiyon
olabileceğinden maternal
monitörizasyon önemlidir
(26).
Genel anestezi ile
sezaryen geçirecek
tüm gebelerin
rutin monitörizasyonda
yer alan
elektrokardiyogram, non-invazif kan basıncı,
soluk sonu
(end-tidal) karbondioksit (ETCO2)
basıncı ölçümü,
periferik oksijen satürasyonu
ve sıcaklık
monitörizasyonu aşağıda
beliritilmiştir (26-30).
•
Elektrokardiyografi
(EKG):
Üç derivasyonlu EKG çoğunlukla
yeterli iken,
kardiyopulmoner hastalığı
ya da hiper/hipotiroidi
hastalığı kontrol
altında olmayan
gebelerde 5 derivasyonlu
EKG kullanılması
ve ST
segment analizi
yapılması uygundur.
Bu hasta
gruplarında invazif arter
basınç monitörizasyonu ve
gerektiğinde (tiroid fırtınası,
hipovolemi, kardiyak yetmezlik
vb gibi)
santral venöz
basınç (SVB)
monitörizasyonu da
yapılabilir.
•
Non-invazif
kan basıncı
ölçümü:
Rutin standart
bir uygulamadır.
Nadir gözlenen
Epidermolizis bülloza
olgularında yeni
lezyon oluşmaması açısından monitörizasyonda dikkat
edilmelidir; kan basıncı
ölçüm intervali
daha geniş
ayarlanabilir.
•
Periferik oksijen
satürasyonu (SpO2):
Titreme, kına,
ojeler ve
hipoperfüzyon durumları
doğru değerler
elde edilmesini
engelleyebilir.
•
ETCO2 basıncı:
Yüksek değerler
hipoventilasyon,
hipertermi, malign hipertermi,
tekrar soluma
durumlarında gözlenir.
Hiperventilasyon, pulmoner
emboli, hipotermi,
düşük kardiyak
debi
ve
hipoperfüzyon durumlarında
ise azalır.
•
Sıcaklık
monitörizasyonu:
Özofageal
ya da
nazofarengeal prob yardımıyla
ölçülebilir. Hemoraji durumunda
santral sıcaklık
>35°C tutulmalıdır
(11). Malign
hipertermi olasılığı olmasa
da osteogenezis
imperfekta hastalığında da
hipertermi ve asidoz
gelişme olasılığı
vardır (28).
•
İdrar
çıkışı:
İdrar sondası
tüm gebelere
takılır. Ayrıca
sıvı bilançosunun
yakından izlenmesi
gereken gebelerde
idrar çıkışı
daha yakın
takip edilmelidir.
Mesane invazyonu
gösteren plasenta
perkreta veya
intraoperatif mesane yaralanmalarında
hematüri bilgi
verici
olacağından, idrarın
takip edilmesi
önemlidir.
Gebelikle
ortaya
çıkan
ya
da
daha
önceden
var
olan
hastalıklara
bağlı
ek
olarak
gereken
monitörizasyon ise şunlardır
(26-30):
•
İnvazif
kan basıncı
monitörizasyonu:
Ağır
preeklampside kan
basıncı monitörize
edilir. Blalock-Taussig
şantı olanlarda
arter kanülasyonu
karşı taraftan
açılmalıdır. Ayrıca şant
varlığında hava
embolisi açısından
dikkatli olunur
ve sistemik
dolaşıma hava
geçmemesi için
gerekli
tedbirler alınır.
Günümüzde giderek
daha fazla
kardiyak hastalığı
olan gebe
ile karşılaşıldığından
ekip olarak
(kardiyolog, kadın doğum
uzmanı, yenidoğan
uzmanı ve
anesteziyolog) hastayı
değerlendirip, elektif
ve acil
durum planları
önceden hazırlanır.
Kardiyak patolojisi olan gebelerde
doğum sonrası
erken ölümler
en sık
ilk 1
haftada görüldüğünden,
hastalığının
şiddetine
göre
invazif monitörizasyon yapılarak, erken
postoperatif dönemde de
monitörizasyona devam edilmesi
önerilir.
•
Santral venöz
basınç (SVB)
ve
pulmoner
arter
basıncı
(PAB)
monitörizasyonu:
Kan
basıncının stabil olması
hedeflenen tüm
gebelerde, primer
pulmoner
hipertansiyonu ya
da
pulmoner arter
anevrizması bulunanlar ve ile
ileri skolyoza
bağlı kardiyopulmoner
komplikasyonlar gelişmiş
hastalarda invazif
arteriyel basınç, SVB
ve PAB
monitörizasyonu için kar-zarar
oranı düşünülür.
Hafif dereceli
Takayasu arteritinde ise rutin
monitörizasyon yeterlidir. İleri
dereceli hastalarda
ise invazif
monitörizasyon yapılır. Ancak
kanülasyonların tam tıkanmaya
yol açabileceği
unutulmamalıdır.
Pulmoner emboli (trombüs,
hava, amnion
sıvısıi, yağ,
tümör vb)
tanılı gebelerde
PAB veya
SVB takibi,
kardiyak debinini
ölçümü sıvı
ve inotrop
tedavi yönetimimizde
yardımcı olur.
•
Kardiyak
debi monitörizasyonu: Kalp debisinin izlenmesi
gereken durumlarda
pulmoner arter
kateteri ile
debi ölçümü
yapılabilir. Bu yönteme
oranla daha
az invazif
kabul edilen,
santral venöz
kateter ve
periferik arter
kateterizasyonu yapılarak
transpulmoner termodilüsyon
ve
puls
kontür
analizi yolu
ile de
sürekli kalp
debisi takibi
yapılabilir.
•
Transözofageal
ekokardiyografi (TEE):
Konjenital
kap hastalığı
olan gebelerde
SVB ve
PAB
kateteri takarken
tromboemboli riski
vardır. Düzeltme
ameliyatı geçirmiş
olgularda ise
kateterin
yerleştirilmesinde problem yaşanabileceği
ve yanlış
ölçümler yapılabileceği
için kardiyak
değerlendirmede TEE
daha yararlıdır.
•
Sinir
kas stimülatörü: Magnezyum sülfat kullanılan
genel anestezi
almış preeklamptik
gebelerde kas
gevşeticilerin etkisi uzayabildiği
için sinir
kas stimulatörü
ile blok
gücü kontrol
edilerek ekstübasyon
yapılması önerilir.
İleri
derecede
hipotiriodide kas
iskelet
sisteminin
de
etkilenmesiyle kas
gevşeticilere uzamış
cevap oluşabilir
ve periferik
sinir stimulatörleri
güvenilir bilgi
vermeyebilir. Nöromüsküler kavşağın
etkilendiği miyastenia
graviste nöromüsküler
monitörizasyon yapılmalıdır.
•
Kan
gazı:
Pulmoner
patolojilerde veya mekanik
ventilasyonun takibinde izlenmelidir.
Kan gazı
analizleri çoğu
kez elektrolitler, laktat, hemoglobin
ve kan
şekeri
değerlerini de
birlikte
vermektedir.
•
Kan şekeri
monitörizasyonu:
Diyabetik hastalarda yapılmalıdır.
•
Bispektral
İndeks (BİS):
Serebral
iskemi gelişme
olasılığı olan
hastalıklardan örneğin
Takayasu arteritinde
BİS ve
ya EEG
monitörizasyonu önerilir. “Genel
anestezi sırasında
farkındalık” sezaryende
genel anestezi
sırasında daha fazla
görüldüğünden anestezi
derinliğini monitörize
etmek gerekebilir.
•
Prekordiyal
Doppler:
Sezaryen
sırasında %10-60
oranında venöz
hava embolisi
(VHE) tespit
edilmiştir. Uterusun
dışarı çıkarılması,
hemoraji, Trendelenburg pozisyonu
ve uterusun
sola çevrilmesiyle
VHE riski
atmaktadır. Genel
anestezi altında
nefes darlığı,
göğüs ağrısı
gibi bulguları
hasta ifade
edemeyeceği için
prekordiyal doppler
kullanılamadığı zaman,
daha geç
ve
daha yüksek
miktardaki hava
geçişinde bulgu
verdikleri dikkate
alınarak, SpO2,
kalp hızı,
EKG -
ritm, ST
segment, tansiyon
ve ETCO2 değişiklikleri
dikkatle izlenmelidir.
•
Tromboelastogram:
Hızlı
sonuç vermesi
nedeniyle koagülasyon
profilinin izlenmesinde oldukça
önemli bir
yatak başı
monitörizasyon yöntemidir. Glanzman trombastenisi
gibi trombosit
fonksiyonunda bozukluk
olan gebelerde
ve HELLP
sendromunda kullanılabilir.
•
Organ transplanasyonu öyküsü
olan gebeler
immunsupresyona
bağlı
enfeksiyona
açık
olduğundan, invazif
girişimlerden
mümkün
olduğunca kaçınılır. Kalp transplantasyonlu
gebelerde ise
eksternal ve
internal pacemaker
hazır olmalıdır.
V.
GENEL ANESTEZİ
UYGULAMASI
1.Preoksijenasyon
Gebelikte desatüre olmadan
gözlenen apne
periyodu yaklaşık
1-2.5 dakika
arasında değiştiğinden,
preoksijenasyon gereklidir. Eğer end-tidal
oksijen fraksiyonu
> %
90 ise
yeterli preoksijenasyon
yapıldığı düşünülür.
Neredeyse eşit
oranda etkili
olduğu kabul
edilen 2
farklı preoksijenasyon
tekniği de
(3 dakika boyunca
tidal volüm
veya 1
dakika içerisinde
8 vital
kapasite solunum)
kullanılabilir. Klinisyen, hastanın
yüzünün morfolojik
yapısına uygun
olan yüz
maskesiyle homojen
doğru ventilasyon ve kaçakların
etkisini azaltmak
için yüksek
oranda taze
gaz akımı
ayarlayarak bu
manevralardan birini
tercih eder
(31-37).
2.
Anestezi
İndüksiyonu
a.
İntravenöz İndüksiyon Ajanları
Sezaryen ile doğum
için genel
anestezi indüksiyonunda 4-5 mg
tiyopental ardından 1
mg/kg
süksinilkolin ile
endotrakeal entübasyon yapılması 1950’lerin
sonlarında
tanımlanmıştır
(38).
Daha
sonra krikoid
bası eklenerek
günümüzde bilinen hızlı-seri
indüksiyon şeklini almıştır
(39).
Tarihsel olarak tiyopental
indüksiyonda halen tercih
edilmesine rağmen etomidat,
propofol
ve
ketaminin de
anne ve
yenidoğan tarafından tolere edildiği
kanıtlanmıştır (37). Günümüzde
endotrakeal entübasyona hipertansif yanıtı
azaltan, havayolu
reaktivitesi az,
derlenmesi hızlı
ve postoperatif
bulantı-kusma insidansı düşük olan
propofol, 2-2.5 mg/kg
dozlarında kullanılan indüksiyon
ajanı
olarak en
iyi alternatiftir (39-41).
Hemodinamik açıdan stabil
olmayan gebelerde
(örneğin: plasenta
dekolmanına sekonder
antepartum hemoraji
) ketamin
1 mg/kg
ve etomidat
0.3 mg/kg
intravenöz (İV) alternatiftir
(42).
Ketamin tek başına
veya diğer
ajanlarla kombine edilerek
de kullanılabilir
(43). Ancak
1mg/kg’ın üzerindeki dozlarda kullanıldığında
uterus hipertonisi ve neonatal
depresyon olasıdır (9). Uyanıklığı
ve uyanma
sırasında görülebilecek
deliryum, halüsinasyon gibi
yan etkilerini
önlemek için
0.5-0.7 mg/kg
ketaminin, 2
mg/kg tiyopental veya düşük
doz propofol
ile beraber
uygulanması önerilmektedir. Ketaminin
sempatomimetik ve
bronkodilatatör aktivitesi,
hipovolemiye sekonder
gelişen hipotansiyon
veya astım
alevlenmesi gibi vakalarda
tercih edilen
bir ajan
olmasını sağlar
(39).
b.
Hızlı Etki Başlangıcı
Olan Nöromüsküler
Bloke Edici
Ajanlar ve
Sugammadeks ile
Antagonizma
Süksinilkolin (1-1,5 mg/kg)
enjeksiyonundan yaklaşık 45
saniye sonra
entübasyon yapılabilir.
Gebelerdeki yüksek
kardiyak debi
nedeni ile
gebe olmayan
hastalara
göre daha
kısa
sürede
etkisi
ortaya çıkar.
Nöromüsküler
monitörizasyon, entübasyon için en
doğru zamanı
ve yavaş
derlenmeyi belirlemede
önemlidir. Prekürarizasyon tercih
edilmez çünkü
hem parsiyel
blok hem
de süksinilkolin
aktivitesinin uzama
riski olabilir.
Süksinilkolinin kontrendike olduğu
durumlarda,
hızlı-seri
indüksiyon (<60
saniye) için
0.6-1 mg/kg
roküronyum süksinilkoline benzer
entübasyon şartları
sağlanabilmektedir (44).
Rokuronyum yüksek
dozlarda uygulandığında
sezaryen için
önemli derecede
uzun olan
60-73 dk
ortalama etki
süresine sahiptir
(45). Bu
durumda sugammadeks,
kısa bir
zamanda kas
gücünün geri
gelmesini sağlar
(39). Sugammadeks
doz bağımlı
etkisi sonucunda
1.2
mg/kg
dozunda rokuronyum uygulanan hastalarda
cerrahi sonunda
4 mg/kg
doz uygulamasıyla nöromüsküler bloğu
geri çevrilebilir (45).
c.
Entübasyon
Ameliyathanede zor
entübasyon için
hazır bulundurulan gerekli araçlar
indüksiyondan önce kontrol
edildikten sonra iç
çapı 6,5-7.0
numara olan
endotrakeal tüp (ETT)
kafı kontrol
edilerek hazırlanır.
Entübasyondan önce
indüksiyonda hasta
bilincini kaybedinceye
kadar 10
N= 1
kg kuvvet
ile krikoid
bası uygulanır.
Hasta bilincini
kaybettikten sonra krikoid
bası (30
N= 3
kg
kuvvet)
artırılarak entübasyon yapılır ve
kaf kaçağı
olmadığından emin olununcaya
kadar bası
sürdürülür (46). Entübasyon,
oskültasyon ve ETCO2 basınç
ölçümü ile
doğrulandıktan sonra
obstetrisyen cerrahi
insizyona başlayabilir
(39). Gerekse
bile olası
mukozal hiperemiden
dolayı nazal
entübasyondan kaçınılması
önerilir (39).
2.Anestezi İdamesi
İndüksiyon
ajanları hızlı
redistribüsyona uğradıklarından
indüksiyondan kısa süre
sonra
halojenli ajanlarla
anestezi idamesine
geçilir. Doğuma
dek %50-100
oksijen içinde
1 MAK
(minimum alveoler
konsantrasyon) halojenli volatil
anestezik (ve/veya
nitröz oksit)
verilmesi önerilmektedir.
Doğumdan sonra
halojenli ajan
düşürülür (0.5-0.75
MAK), anestezi
idames nitröz
oksit, opioid
ve farkındalığı
engellemek için
düşük doz
midazolam ile
sürdürülür (39).
Entübasyon için
süksinilkolin
kullanılmışsa, kas gevşemesinin
devamı idame
dozunda non-depolarizan
bir nöromusküler bloker ile
sağlanabilir.
Konsantrasyonla orantılı olarak
halojenli ajanlar
0.8-1
MAK
düzeyinde bile
uterus atonisini
başlatabilirse de, uterus
oksitotoksik ajanlara yanıt
verir (47).
Uterus atonisi
olan vakalarda
volatil ajanlar
azaltılır veya
kesilerek, İV
anesteziklerle desteklenir. Örneğin propofol
infüzyonu (135–
200 µg/kg/dk)
ile anestezi
idame ettirilir
(41,48,49). Geri alımı
hızlı olduğundan
dolayı nitröz
oksit geleneksel
olarak %
50 oksijen
ile birlikte
kullanılabilir (48). Fetal
distres olan
vakalarda ise
saf %
100 oksijen
tercih edilir.
Yüksek
oranda
inspire
edilen
oksijen
fraksiyonu
uygulaması
beraberinde annede
ve bebekte
lipid peroksidasyonuna
neden olan
serbest radikalleri artırarak doku
hasarına
yol
açabilir (50).
Sevofluran %100 oksijen
ile uygulandığında
lipid peroksidasyon
artışına neden
olmadan fetal
oksijenizasyon arttırılabilir (50).
İntraoperatif farkındalığı önlemek
için bispektral
indeksin 40-60
olması hedeflendiğinde, volatil ajanın
alveolar konsantrasyonu
0.7-0.8 MAK
olarak
belirlenmiştir
(48). Gebede
alveolar-arteriyel
gradient yoktur.
Bundan dolayı
ventilasyonun ETCO2 basıncı
yaklaşık 35
mmHg
olacak şekilde
sürdürülmesi önerilmektedir (46).
Remifentanil, plazma esterazları
tarafından parçalanan yarı-ömrü
birkaç dakika
olan kısa
etki süreli
µ reseptör
agonisti bir
analjeziktir (51).
Plasentayı hızla
geçer ve
neonatal plazmadan
hızlıca temizlenir
(52). Yaklaşık
0.1 µg/kg/dk
devamlı infüzyon
uygulamasında yenidoğanda herhangi
bir yan
etki oluşturmaz. (53). Ancak
indüksiyonda 1 µg/kg/dk
bolus doz
uygulandığında yenidoğanda
respiratuar depresyon
görülmüştür (53). Remifentanil
uygulanan gebelerde
pediatristin olması
ve
yenidoğana gerekirse
naloksan hazır
bulundurulması önerilir
(37).
Sezaryen anestezisi farkındalık
riski taşımaktadır.
Güncel sezaryen
anestezisi uygulaması
ile bu
risk %0.26’ya
dek düşürülebilmiştir
(48).
Farkındalıktan kaçınmak
için önerilen
teknikler şunlardır (48):
•
İlaç ve alet
hatalarından sakınmak
•
Anestezi derinliğini monitörize
etmek (BİS
40-60)
•
Tiyopentali
yaklaşık 5
mg/kg vermek
•
End-tidal volatil anestetik
monitörizasyonunda toplam >0.8 MAK
konsantrasyon sağlamayı
hedeflemek
•
Nitröz oksiti anne
ve
fetus
oksijen
ihtiyacıyla
ile
bağdaşan
oranda
yüksek
konsantrasyonda uygulamak
•
Doğum sonrası opioid
analjezisi yapmak
•
Doğum sonrası benzodiazepin
vermeyi düşünmek
Kan
Kaybı
Rejyonal anesteziye göre
genel anestezi
alan hastalarda
daha fazla
kanamaya eğilim
olduğu göz
önünde bulundurulur.
Kan kaybı
1 litrenin
altında ise
normal kabul
edilir ve
sıvı
dengesini
sağlamak için
kristalloidler yeterlidir (39).
Özetle sezaryen
ameliyatlarında genel
anestezi; hızlı
indüksiyon, havayolu
kontrolü ve
daha iyi
hemodinami gibi
avantajlara sahiptir.
Genel anestezinin
kesin kontrendikasyonları
olmamasına
rağmen, malign
hipertermi veya
zor havayolu
durumunda, modifiye genel
anestezi uygulaması
gerekli olabilmektedir
(54).
VI.
EKSTÜBASYON
Ekstübasyon sırasında oluşabilecek
aspirasyon riskini azaltmak
amacıyla orogastrik
bir sonda
ile mide
boşaltılmalıdır. Hasta
tamamen uyandıktan sonra eğer
hasta supin
pozisyonda baş
hafif yukarı
veya baş
aşağı pozisyondayken
ya da
sol lateral
yatarken ekstübe
edilirse mide
içeriğinin aspirasyonu
önlenebilir. Hasta tam
koopere olana
dek ve
SpO2 >%96
olana kadar
ek oksijen
verilmelidir. Hasta
postoperatif dönemde
minimum 60
dk süresince
derlenme
ünitesinde
olası
bir
hemodinamik
değişikliği erken
dönemde tanımak
ve tedavi
edebilmek amacıyla
monitörize olarak
gözlemlenmelidir.
Hipertrofik tiroid
glandının trakeaya
bası yapması,
havayolunu tıkayan
ya da
daraltan olaylar
(kitle, akromegali
vb) nedeniyle
entübasyonda sorun yaşanan
gebelerde ekstübasyon
sırasında da
sorun olabileceği
öngörülebilir. İleri derecede
KOAH hastası
gebelerde genel anestezi
ile gerçekleşen
sezaryen sonrasında gerekirse hastalar
entübe olarak
yoğun bakıma
alınabilirler (55-57).
Bütün hastalarda özellikle
de kardiyopulmoner
yetmezlik, nöromüsküler hastalık
ya
da
solunum kaslarının
da etkilendiği
periferik sinir
hastalıkları (ör:
Guillain Barre
sendromu) gibi
eşlik eden
yandaş hastalığı olan gebelerde
preoperatif solunum fonksiyonları
iyi değerlendirilmeli
ve
düşkün hastalarda
ekstübasyon için acele
edilmemelidir. Majör kardiyopulmoner
komplikasyonalar sıklıkla
postoperatif ilk
haftada gerçekleşir
(56).
Nöromüsküler kavşağın etkilendiği
hastalıklarda örneğin miyastenia
graviste kardiyopulmoner
komplikasyonlar (aspirasyon, disritmi vb)
gelişebileceğinden bu hastaların
yakın takibi
gereklidir. Kas
gücü preoperatif
dönemle kıyaslanarak
değerlendirilmelidir. Zorlu
vital kapasite
<40 ml/kg
olan gebelerde
postoperatif dönmede
solunum desteği
gerekli olabilir.
Bu hastalarda genel anestezi
sonrası uzamış
entübasyon ve
mekanik ventilasyon ihtiyacı gelişebilir
(56).
Sezaryen
Ameliyatlarinda Genel Anestezi
için Önerilenler
(54)
1.
Profilaktik
partikülsüz antiasit uygulaması.
Başarısız entübasyon veya
aspirasyon riski yüksek
olan hastalarda metoklopramid ve
H2 reseptör
antagonisti eklenir.
2.
Elektrokardiyografi,
puls oksimetre
ve kapnografi
içeren rutin
monitörizasyon uygulanır.
Aspirasyon cihazının
çalıştığından ve
başarısız entübasyon
için gereçlerin
hazır
olduğundan
emin olunmalıdır.
3.
Hastanın pozisyonu, uterus
sol tarafa
yer değiştirecek
şekilde ve
optimal
havayolu açıklığı
olacak şekilde
ayarlanır.
4.
Denitrojenasyon;
3-5 dakika
yüksek akımlı
oksijen veya
8 vital
kapasite solunumu
ile sağlanabilir.
5.
Cerrahi örtüden sonra
cerrah hazır
olduğunda, hızlı seri
indüksiyon 4-5 mg/kg
tiyopental ve
1.0-1.5 mg/kg
süksinilkolin ile
başlatılır.
Krikoid
basısı,
endotrakeal entübasyon
doğrulanıp
kaf şişirilinceye
kadar sürdürülür.
Hipotansif vakalarda, ketamin
1 mg/kg
tiyopental yerine
kullanılabilir.
Fasikülasyonlar için prekürarizasyon
uygulamaya gerek yoktur.
6.
%50 O2 -
N2O içinde bir
volatil anestetik
ile ventilasyon sağlanmalıdır. Bir
yandan normokarbi
devam ettirilirken, diğer yandan
kas gevşetici
idamesi sağlanır.
7.
Doğum sonrası
nitröz
oksit
%70’e
kadar
arttırılabilir,
eğer
volatil
anestezik azaltılacaksa,
opioid ve/veya
benzodiazepin uygulanır.
Intravenöz sıvı içinde
infüzyonla oksitosin verilir.
8.
Cerrahi tamamlanmadan
orogastrik tüp
yerleştirilir.
9.
Cerrahi tamamlandığında
gerekli ise
kas gevşetici
antagonizması yapılır.
10.
Hasta uyanmış, anesteziden
yeterince derlenmişse ve
hasta emirlere
uyuyorsa ekstübe
edilir.
VII.
PROFİLAKTİK
ANTİBİYOTİK
UYGULAMASI
Antibiyotik profilaksisi
postoperatif infeksiyonları
önlenmek
amacıyla
antimikrobiyal
ajanın
kan ve
doku konsantrasyonunu cilt insizyonundan
hemen önce
yükselterek, postoperatif ilk saatlerde
devam ettirmeyi
hedefler. Çünkü
doğumdan sonra
yara yeri
infeksiyonu,
postpartum endometrit,
pelvik apse,
nekrozitan fasiit,
septik pelvik
tromboflebit, idrar
yolu infeksiyonu ya da
sepsis gibi
komplikasyonlar maternal
morbiditeyi artıran
en önemli
bir nedenlerdendir
(58,59).
Antibiyotik seçimi
Yapılan çalışmalarda ampisilin/sulbaktam,
üçlü antibiyotik
rejimi (ampisilin,
gentamisin ve metranidazol),
penisilin ve sefalosporinler
arasında bir
fark bulunmadığı için güvenli,
etkin ve
ucuz olduğu
bilinen ampisilin
veya birinci
kuşak sefalosporinler
(sefazolin intravenöz
1-2 gram)
önerilmektedir (60-62).
Penisilin allerjisi
varlığında alternatif olarak
klindamisin veya eritromisin
kullanılabilir (63).
Doz olarak
ise klindamisin
için İV
600 mg
veya eritromisin
için İV
500 mg
önerilir (62). Eğer
kan
kaybı 1500
mL
üstünde
ise veya
operasyonun
4
saatten
uzun
sürmesi
bekleniyorsa (ilacın
yarı ömrünün
2 katından
uzun ise),
antibiyotiğin tekrarlanmasını
önerilir. Vücut
kitle indeksi
(VKİ) >35
kg/m2 olan
gebelerde antibiyotiğin
standart dozun
iki katı
olarak yapılması
öneriler arasındadır
(64). Amoksisilin/klavulanik
asit tercih
edilmez çünkü
bu antibiyotiği
alan annelerin
bebeklerinde nekrozitan enterokolit gelişme
riski yüksektir.
Ancak obez
obstetrik olgularda
daha geniş
spektrumlu antibiyotik
kullanımını
(örneğin
azitromisin)
savunanlar
da
bulunmaktadır.
Tekrarlayan dozların tek doza
bir üstünlüğü
gösterilmediği için tek
doz antibiyotik
verilmesi önerilmektedir
(65- 67).
Antibiyotiğin zamanlaması
Günümüzde cilt insizyonundan
önce antibiyotik
profilaksisi yapılması İngiliz,
Amerikan ve
Kanada obstetrik
kılavuzlarında
önerilmektedir. Bu
etkisinin görülmesi için gerekli
önerilen optimal
süre 15-60
dk olduğu
için, iki
saatten önce
de yapılması
önerilmemektedir (62,
68, 69).
VIII.
UTEROTONİK
KULLANIMI
Uterotonikler doğum sonrası
aşırı kanama
nedeni olan
uterin atoniyi
engellemek için
kullanılmaktadırlar. Ülkemizde
uterotonik olarak
oksitosin, metilergonovin
ve prostaglandin E1 bulunmaktadır.
Bunlardan sadece ilk
ikisi parenteral
yolla verilebilmektedir.
Oksitosin sentezlenen
polipeptid yapıda
bir hormondur
ve bu
peptid uterin
düz kas
ve meme
alveollerini çevreleyen
miyoepitelin kasılması dışında,
kalsiyuma
bağımlı
nitrik
oksit
oluşum
yolağının tetiklenmesi ile damar
düz kaslarında
da gevşemeye
neden olur.
Bu da
onun sistemik
etkisi olan
vazodilatasyonun gözlenmesine, hem
sistolik hem
de özellikle diastolik
kan basıncında
düşmeye ve
refleks taşikardinin ortaya çıkmasına
neden olur.
Vazodilatasyon ve hipotansiyona
artmış kalp
hızı ve
atım hacmi ile artmış kalp
debisi eşlik
eder. Oluşan
vazodilatasyon genelde geçicidir
ve etkiler
infüzyon yerine
bolus uygulandığında,
yüksek dozlar
kullanıldığında, fenilefrin
kullanılmaksızın uygulandığında
klinik anlam
gösterir. Fakat özellikle
hipovolemisi veya kardiyovasküler
sorunları (valvülopati, iskemik kalp
hastalığı, hipertansiyon,
miyokard hastalığı) olan hastalarda
bu vazodilatasyon
ve hipotansiyon,
aritmi, koroner
perfüzyonda azalma
ve kardiyak
arrest ile
sonuçlanabilir. Koroner
perfüzyonun azalması
ayrıca koroner
vazokonstriksiyondan
kaynaklanabilir. Oksitosinin
yan etkileri
arasında bulantı,
kusma, başağrısı
ve yüzde
kızarıklık ve ateş
basması sıralanabilir.
Ayrıca yapıca
vazopressine benzeyen
oksitosin
su
tutulumu,
hiponatremi,
konvülsiyonlar ve
komaya da
neden olabilir
(70-72).
Oksitosinin sezaryen operasyonu
sırasında kullanımına
ilişkin az
sayıda
kılavuz
bulunmaktadır. Oksitoninin elektif sezaryen
operasyonuna alınan ve
travaya girmemiş
hastalarda minumum
etkin dozunun
(ED90) 0.35
IU, travaydaki
hastalarda ise 2.99
IU olduğu
gösterilmiştir (73, 74).
Dünya Sağlık
Örgütü oksitosinin
infüzyon olarak
uygulanmasını önerir
(1 litre
kristalloid içinde 20
IU 2
saat içinde
dakikada 60
damla şeklinde). Yakın zamanda
yapılan çalışmalarda
istenmeyen hemodinamik
etkiler nedeniyle,
bazı yazarlar
uterin atoni
gelişme riski
düşük olan
hastalarda oksitosinin
1-3 IU
30 saniye
içinde verilmesini,
daha yüksek
dozların 3-5
dk içinde İV
infüzyon veya
yavaş intravenöz bolus
olarak verilmesini önermektedirler. Travayın
ilerlememesi nedeniyle
yapılan sezaryenlerde
ise, oksitosine
karşı hassasiyetin
azalması nedeniyle
3
IU
bolus
oksitosine
yetersiz cevap
gözlenirse bu dozun
3-5 dakika
sonra kurtarma
dozu olarak
tekrarı tavsiye
edilmektedir. Toplam 3
dozun ardından
(ilk bolus
ve 2
kurtarma dozu)
intravenöz idame
dozuna geçilmesi
(3 IU/L,
100 mL/saat
hızıyla) yine
öneriler arasındadır (70, 75).
Metilergonovin veya
ergometrin maleat
hem gebe,
hem de
gebe olmayan
uterusta
hızlı
ve
sürekli bir kontraksiyona
neden olur (70). Yarı
ömrü 120
dk’dır. İlacın olası
etki mekanizmasının,
kalsiyum kanalı
veya miyometriyal
tabaka üzerinden
olduğu düşünülmektedir.
Metilergonovin diğer
ergot alkaloidleri arasında en az
vazokonstriktör etki göstermesine
rağmen, 0.2 mg’lık doz ile bile
ortalama arter
basıncında %11,
pulmoner arter basıncında
%30 artış gösterilmiştir
(76). Kullanımı
sonrası renal
ve koroner
arter vazospazmı
ve miyokard
infarktüsü bildirilmiştir. Şiddetli
preeklampside dikkatli
kullanımı önerilir.
Bu ilaç,
uterin atoniye
bağlı kanamada
ikinci basamak
ilaç olarak
seçilir (70).
Prostaglandinler (PG)
ise intramiyometriyal kalsiyum düzeyini
arttırarak, uterin kasılmaları
sağlar. Prostoglandin
F2 alfa
(dinoprost), 15-metil
prostaglandin F2
alfa (karboprost) ve prostaglandin
E1 (mizoprostol) gibi türevler
acil obstetrik
kanamalarda kullanılabilir.
Karboprost hem
bronkokonstriksiyon, hem de
sistemik ve
pulmoner hipertansiyona yol açtığı
için intravenöz
kullanımı önerilmez.
Ancak klinisyenin sorumluluğunda
intramiyometriyal olarak
uygulanabilir. Bu
ilaçlar arasında
ülkemizde sadece
mizoprostol vardır.
O da
oksitosin ve metilergonovine refrakter
kanamalarda 3.
seçenek olarak
kullanıldığı gibi
bu ilaçların
kullanılamadığı durumlarda ise
ilk seçenektir.
Özellikle ağır
preeklampside oksitosinden sonra ikinci
seçenek ilaçtır. Sıklıkla
dilaltı
ve
transrektal olarak
kullanılır. Dozları 400-800
mikrogram arasında
değişmektedir. Ancak
yüksek dozlarda
yan etki
sıklığı ve
tehlikesi artabilir. Bulantı, kusma,
başağrısı, doza bağlı
ateş ve
titreme en
sık rastlanan
istenmeyen etkilerdir
(76-78).
IX.
POSTOPERATİF
DÖNEM
1.
Derlenme
Sezaryen sonrası anne
havayolu kontrolünü
kazanıp, kardiyorespiratuar olarak stabil
olana ve
iletişim kurulana
dek birebir
izlenmelidir. Anestezi sonrası
2 saat
süresince 30
dk, daha sonra
1 saat
arayla izlem
sürdürülmelidir (solunum
sayısı, kalp
atım hızı,
kan
basıncı,
ağrı, sedasyon).
Stabil
değilse izlem
sıklaştırılmalıdır (68).
İntratekal opioid kullanılmışsa
solunum hızı,
SpO2,
sedasyon ve
ağrı skorları
izlenmelidir. İntratekal
morfin verilmiş
hastalarda bu
izlem 24 saat
sürmelidir. Doğum analjezisinde
kısa
etkili
lipofilik opioidlerin (sufentanil, fentanil
gibi) intratekal
uygulanması sonrası bildirilmiş
vakalarda, solunum
depresyonu 4-20
dk sonra
ortaya çıkmıştır. Bu vakalarda
kullanılan dozlar önerilen
dozlardan yüksek
olup, bu
gebelerin bir
bölümüne nöroaksiyal analjezi öncesinde
sistemik opioid
de yapılmıştır.
Sezaryen için
spinal anestezinin parçası olarak
intratekal opioid verilmesi
sonrası solunum
depresyonu bildirilen
vakada
da
olay
spinal
anesteziden
25
dk
sonra
ortaya
çıkmıştır.
Doğum
analjezisi
veya sezaryen için lipofilik
opioid kullanılan
vakalarda, postoperatif analjezi için
opioid verildiğinde
solunum depresyonu olasılığı dikkate
alınarak uygun
süre boyunca
solunum hızı
ve sedasyon
düzeyi izlenmelidir
(79-87).
Sezaryende epidural yolla
lipofilik opioid
uygulaması sonrası
da solunum
depresyonu bildirilmiştir.
Epidural opioid
veya hasta
kontrollü analjezi
ile opioid
kullanılan kadınlarda solunum hızı,
sedasyon, ağrı skorları
uygulama boyunca
saatlik izlenmeli ve izlem
uygulama bittikten
2 saat
sonra bitirilmelidir
(87, 88).
2.
Sezaryen Sonrası Oral
Alım
Derlenmesi iyi olan
hastalar, herhangi bir
komplikasyon olmadıysa, açlık
veya susuzluk
hissettiklerinde yiyip
içebilirler. Genel
anestezi altında
yapılmış sezaryen
sonrası rutin
solunum fizyoterapisi
gerekmez. Derlenmesi iyi
olan, ateşi
ve komplikasyonu
olmayan kadınlara
evde takipleri
yapılmak üzere
erken taburcu
olma (24
saat sonra)
olanağı sunulur
(68).
İdrar sondası anne
mobilize olduktan
sonra çekilebilir. Nöroaksiyal analjezi/anestezi
uygulanmışsa, idrar
retansiyonu riski
nedeniyle son
dozdan sonra,
en az 12 saat
geçmiş olmalıdır.
Sonda çekildikten sonra hastaların
spontan miksiyon
yapmaları sorgulanmalıdır (89, 90).
X.
SEZARYEN SONRASI POSTOPERATİF
ANALJEZİ
Sezaryen postoperatif 1-2
gün orta
ve şiddetli
ağrıya neden
olmaktadır. Postoperatif
ağrı tedavisi
annenin hızlı
derlenmesine ve
bebeğin bakımını
yapabilmesine olanak
vermelidir. Morfin
postoperatif akut
ağrıda ideal
ilaç olmakla
beraber, bulantı,
kusma, kaşıntı,
konstipasyon, sersemlik,
sedasyon, solunum
depresyonu gibi
yan etkilere
yol açmaktadır.
Sezaryen sonrası
analjezide tek
bir ilaç
veya yönteme
bağlı istenmeyen
etkileri azaltmak,
dozu düşürmek
üzere multimodal
analjezi önerilmektedir
(91).
İntratekal opioidler: Sezaryen için spinal
anestezi verilen
vakalarda intratekal fentanil ve
sufentanil postoperatif dönemde ilk
analjezik gereksinimine
dek geçen
süreyi
uzatmaktadır.
Postoperatif analjezi
amacıyla lipofilik
opioide ek
olarak intratekal morfin ortalama
100 µg
verilebilir. Postoperatif
ek analjezik
gereksinimini azaltmak üzere
kullanılacak minimum intratekal
morfin dozu
75 µg
olmalıdır. 200
µg’ı geçen intratekal
morfin dozlarının
analjezik olarak
ek avantaj
sağlamadığı, buna
karşılık solunum
depresyonu riskini
arttırdığı belirtilmektedir (92).
Epidural
analjezi: Vaginal doğum için
sezaryen öncesi
epidural veya
kombine spinal
epidural (KSE)
analjezi uygulanmış
vakalarda, postoperatif analjezi için
kateter kullanılarak
epidural düşük
konsantrasyonda lokal
anestezik ve
lipofilik opioid
karışımları kullanılabilir. Epidural opioidler
sedasyon, uykuya
eğilim, sersemlik
hissi yapabilir.
Motor blok
potensi düşük
%0.1-0.2 ropivakain
ile 1-2
µg/ml fentanil veya
0.5-0.75 µg/ml
sufentanil infüzyon
veya hasta
kontrollü epidural
analjezi (HKEA)
yöntemi ile
uygulanabilir. Lokal
anestezik
olarak %0.0625-0.1
bupivakain
veya
levobupivakain
kullanılabilir. Epidural lokal
anesteziklerin
alt ekstremitelerde
kas
gücünü
azaltabileceği ve
mobilizasyonu engelleyebileceği unutulmamalıdır. HKEA’da
bazal infüzyonun
kullanılması analjezik
tüketimini arttırsa
da, aralıklı
ortaya çıkabilen
ağrı ataklarını
engellediği
de bildirilmiştir.
Epidural morfin
postoperatif analjezide
tek doz
uygulama ile
iyi analjezi sağlar.
Etkin analjezi
için 3.75-5
mg önerilmektedir.
Epidural morfin
5 mg’ın
üzerinde analjezik
açıdan ek
avantaj sunmamaktadır
(93).
Sistemik
opioidler ile
analjezi:
Sistemik
analjezide opioidlerin kullanımı
esastır. Sezaryen
sonrası ağrıda
morfin intratekal uygulanmasına oranla
daha az
kaşıntı yapmakta,
ancak diğer
opioid yan
etkileri benzer
şekilde görülmektedir. Morfin dışında
petidin ya
da zayıf opioid
olan tramadol
de
kullanılabilir. Emziren
annelerde bu
ilaçların sistemik kullanımının
yenidoğan açısından risk
yaratmadığı bildirilmiştir (94-96).
Opioid analjezikler ile
hazırlanmış hasta kontrollü
analjezi postoperatif
hasta memnuniyetini
arttırmaktadır (97).
Sistemik
analjezikler: Kontrendikasyonu
olmayan vakalarda
parasetamol ve
non-steroidal
antiinflamatuar (NSAİ)
ilaçlar, opioid
dozunu azaltmak
için uygun
seçeneklerdir. Emzirmeyi
etkilemezler. NSAİ
ilaçlar ağrının
visseral komponenti için de
iyi analjezi
sağlarlar. Tek başlarına
kullanımlarına oranla
parasetamol ve
NSAİ ilaçların kombine
kullanımlarının daha
iyi analjezi
sağladığı belirtilmektedir
(98). Siklooksijenaz
2-inhibitörleri (COX2-inhibitörleri)
kanama, trombosit
disfonksiyonu,
gastrointestinal yan
etkiler açısından
daha güvenli
olmakla beraber,
NSAİ
ilaçların
böbrek disfonksiyonu
ve uterin
atoni gibi
yan etkileri
unutulmamalıdır.
İntravenöz yol dışında
bazı analjeziklerin
subkutan, intramusküler
kullanımları da
bulunmakla beraber
bunlar hasta
konforunu bozmaktadır. Rektal ve
oral yol
ise pek
çok hasta
tarafından iyi tolere
edilmektedir. Sezaryen
sonrası erken
mobilizasyon ve normal
hayata geçişin
hızla tamamlanması
amaçlanmaktadır. Bunları etkileyecek
kateterli yöntemler,
hantal hasta
kontrollü
analjezi
pompaları
yerini yavaş
yavaş tek
doz uygulamalara bırakmaktadır.
Nöroaksiyal anestezi
kullanımının artmasıyla
hastaların postoperatif erken beslenmesi
mümkün
olmakta, analjezide
de parenteralden orale geçiş
hızlanmaktadır.
Sinir
blokları:
İnsizyon yerine
lokal anestezik
infiltrasyonu,
kateter
ile
yara
yerine
sürekli
lokal anestezik
infüzyonu veya
abdominal duvarı inerve
eden sinirlerin
bloğu olan
transversus abdominus
plan (TAP)
blokajı gerek
genel gerekse
nöroaksiyal anestezi
ile sezaryen
sonrası opioid
tüketimini azaltmaktadır (99).
Kaynaklar
1.
D’Angelo R, Belfort
MA, Dildy
GA et
al. Anaesthesia-related
maternal mortality:
a pat
on the
back or
call to
arms? Anesthesiology
2007; 106:1082-4.
2.
Hawkins JL, koonin
LM, Palmer
SK et
al. Anaesthesia-related
maternal mortality
in the
United States:
1979-2002. Obstetric Gynaecol
2011; 117:
69-74.
3.
Kuczkowski
KM, Reisner
LS, Benumof
JI. The
difficult airway:
Risk, prophylaxis and management.
In Chestnut
DH ed.
Obstetric Anesthesia Principles
and
Practice.
3th
Edition.
Mosby Inc
2004; 535-62.
4.
Hegberg CA. Handbook
of Difficult
Airway Management.
Philedelphia, Churchill Livingstone,
2000; 301-18.
5.
Munnur U, Suresh
MS. Airway
problems in
pregnancy. Crit
Care Clin
2004; 20:617-42.
6.
Rollins M, Lucero
J. Overview
of anesthetic
consideration for cesarean
delivery. Br Med
Bull 2012;
1-21.
7.
Janda M, Schreen
TW, Noldge-Schomburg
GF.
Management
of
pulmonary
aspiration.
Best Pract
Res Clin
Anaesthesiol 2006;
20: 409-27.
8.
Kalinowski
CP, Kirsch
JR. Strategies
for prophylaxis
and treatment
for aspiration.
Best Pract
Res Clin
Anaesthesiol 2004;
18: 719-37..
9.
Harmer M. Difficult
and failed
intubation in obstetrics.
Int J
Obstetr Anesth
1997; 6:
25-
31.
10.
Hawkins JI, Arens
JF, Bucklin
BA. Practice
guidelines for obstetric
anesthesia. An updated
report by
the American Society
of Anesthesiologist
Task Force
on obstetric
anesthesia. Anesthesiology 2007; 106:843-63.
11.
Ian S, Kranke
P, Murat
I et
al. Perioperative
fasting in
adults and
children: guidelines
from European
Society of
Anaesthesiology. Eur
J Anaesthesiol 2011; 28:
556-69.
12.
Leung TY, Lao
TT. Timing
of caesarean
section according
to urgency.
Best Pract
Res Clin
Anaesthesiol 2013;
27: 251-67.
13.
Lucas DN,
Yentis SM, Kinsella SM et
al. Urgency of
caesaren section: a new
classification. J
R Soc Med
2000; 93:346-50.
14.
Lewy DM. Emercency
caesarean section:
Best practice. Anaesthesia 2006;
61: 786-91.
15.
Malan TP, Johnson
MO. The
difficult airway in
obstetric anesthesia: techniques
for
airway management and the
role of
regional anesthesia.
J Clin
Anesth.1988; 1:104-11.
16.
Obstetric
Anesthesia Handbook
Fifth Edition.
In: Datta
S, Kodali
BS, Segal
S (eds).
Springer, 2010;
p:202-208.
17.
Wee MYK, Brown
H, Reynolds
F. The
National Institute
of Clinical
Excellence (NICE)
guidelines for caesarean
sections: implications for the anaesthetist.
Int J Obstet Anesth 2005;
14(2):147-58.
18.
Interventions
at caesarean
section for
reducing the
risk of
aspiration pneumonitis.
Cochrane Database
Syst Rev
2014; 5:
2:CD004943.
19.
Rucklidge
M, Hinton
C. Continuing
Education in
Anaesthesia. Crit
Care Pain
2012 12
(2): 86-91.
20.
Soltanifar
S, Russell
R. The
National Institute
for Health
and Clinical
Excellence (NICE) guidelines
for caesarean
section, 2011
update: implications for the
anaesthetist.
Int
J
Obstet Anesth
2012 Jul;21(3):264-72.
doi:
10.1016/j.ijoa.2012.03.004. PMID:
22541846
21.
http://www.rcht.nhs.uk/DocumentsLibrary/RoyalCornwallHospitalsTrust/Clinical/Anaest
hetics/GeneralAnaesthesiaForCaesarianSection.pdf.
Clinical Guideline for General
Anaesthesia for
Caesarian Section.
22.
Obstetric
Anesthesia and
Uncommon Disorders. 2nd edition
Edited by:
Gambling RD,
Douglas MJ,
McKay RSF.
New York,
Cambridge University Press; 2008.
23.
Fong J, Gadalla
F, Druzin
M. Venous
emboli occurring
caesarean section:
the effect
of patient
position. Can
J Anaesth
1991;38(2):191-5.
24.
Karuparthy VR, Downing
JW, Husain FJ,
Knape KG,
Blanchard J, Solomon D,
Albin MS.
Incidence of venous
air embolism
during cesarean
section is
unchanged by
the use
of a
5 to
10 degree
head-up tilt.
Anesth Analg
1989;69(5):620-3.
25.
www.hnpp.org. Hereditary Neuropathy
with liability
to Pressure
Palsies or
HNPP web site
26.
Mhyre JM1, Tsen
LC, Einav
S, Kuklina
EV, Leffert
LR, Bateman
BT. Cardiac
Arrest during
Hospitalization for
Delivery in
the United
States, 1998-2011.
Anesthesiology
2014;120(4):810-8. doi:
10.1097/ALN.0000000000000159.
PMID: 24694844.
27.
http://www.anaesthetics.uk.com/handbooks/OAH7-2013.pdf.
Department of Anaesthesia
Obstetric Anaesthetists Handbook Seventh
Edition February
2013.
28.
Porsborg,
P., Astrup,
G., Bendixen,
D, Lund,
A. M.
& Ording,
H. Osteogenesis
imperfecta and
malignant hyperthermia. Is there
a relationship?
Anaesthesia 1996; 51:
863.
29.
Miller, L. R.,
Benumof, J.
L., Alexander, L.
et al.
Completely absent response
to peripheral
nerve stimulation in an
acutely hypothyroid
patient. Anesthesiology 1989;
71:
779–81.
30.
Lesage S. Cesarean
delivery under
general anesthesia: Continuing Professional
Development. Can
J Anaesth
2014;61(5):489-503. Epub
2014 Apr
4.
31.
Lumb AB. Editorial.
Just a
little oxygen
to breathe
as you
go off
to sleep.
. .is
it always
a good
idea? Br
J Anaesth
2007; 99:
769–771.
32.
Tanoubi I, Drolet
P, Donati
F. Optimizing
preoxygenation in adults.
Can J
Anesth 2009;
56: 449-66.
33.
Boris J, Ilan
A, Gerald
C, Samir
J, How
to improve
preoxygenation before intubation
in patients
at risk?
Trends Anaesth
Crit Care
2012:2: 20-24.
34.
Russell EC, Wrench
I, Feast
M, Mohammed
F. Pre-oxygenation
in pregnancy:
the effect
of fresh
gas flow
rates within
a circle
breathing system.
Anaesthesia 2008;
63: 833-6.
35.
Sum Ping SJ,
Makary LF,
Van Hal
MD. Factors
influencing oxygen store
during denitrogenation
in the healthy patient.
J Clin
Anesth 2009;
21:183e9.
36.
Law JA, Broemling
N, Cooper
RM, et
al. The
difficult airway
with recommendations for management
– Part
1 –
Difficult tracheal intubation
encountered in an
unconscious/induced
patient. Can
J Anesth 2013;
60: 1089-118.
37.
Lisa M. Sharpa
and David
M. Levy.
Rapid sequence
induction in obstetrics
revisited. Cur Opin
Anaesthesiol 2009; 22:
357–61.
38.
Levy DM. Traditional
rapid sequence
induction is an
outmoded technique
for caesarean
section and
should be
modified. Proposed.
Int J
Obstet Anesth
2006; 15:
227-9.
39.
Lesage S. Cesarean
delivery under
general anesthesia: Continuing
Professional Development.
Can J
Anesth. 2014;
61(5): 489-503.
40.
Rucklidge
M. Up-to-date
or out-of-date:
does thiopental
have a
future in
obstetric general
anaesthesia ?
Int J
Obstet Anesth
2013; 22:
175-8.
41.
Murdoch H, Scrutton
M, Laxton
CH. Choice
of anaesthetic
agents for
caesarean section:
a UK
survey of
current practice.
Int J
Obstet Anesth
2013; 22:
31-5.
42.
Banks A, Levy D.
General anaesthesia
for operative obstetrics. Anaesth
Intensive Care Med
2007; 8:
317–19.
43.
Nayar R, Sahajanand
H. Does
anesthetic induction
for
cesarean
section with
a
combination of
ketamine and
thiopentone confer
any benefits
over thiopentone
or ketamine
alone ?
A prospective randomized study.
Minerva Anestesiol
2009; 75:
185-90.
44.
Rollins M, Lucero
J. Overview
of anesthetic
considerations for Cesarean
delivery. Br
Med Bull
2012; 101:
105–25.
45.
Williams R. M,
Mallaıah S,
Barclay P.
Rocuronium and
sugammadex for
rapid sequence
induction of
obstetric general
anaesthesia Acta
Anaesthesiol Scand
2011; 55:
694–9.
46.
Principles
of General
Anaesthesia for Caesarean
section. Leicester
Royal Infirmary
January 2010.
47.
Yoo KY, Lee
JC, Yoon
MH, et
al. The
effects of
volatile anesthetics
on spontaneous
contractility of isolated
human pregnant
uterine muscle:
a comparison among sevoflurane,
deflurane, isoflurane, and halothane.
Anesth Analg
2006; 103:
443-7.
48.
Robins K, Lyons
G. Intraoperative
awareness during general
anesthesia for cesarean
delivery. Anesth
Analg 2009;
109: 886-90.
49.
Tsai PS, Huang
CJ, Hung
YC, Cheng
CR. Effects
on the
bispectral index during
elective caesarean
section: a
comparison of
propofol and
isoflurane. Acta
Anaesthesiol Sin
2001; 39:
17-22.
50.
Khaw KS., Ngan
Kee WD.,
Chu CY.
,Ng FF,Tam
WH, Critchley
LAH, Rogers
MS Wang
CC Effects
of different
inspired oxygen
fractions on
lipid peroxidation during general
anaesthesia for
elective Caesarean
section. Br
J Anaesth
2010; 105
(3): 355–60.
51.
Heesen M, Klöhr
S, Hofmann
T, Rossaint R, Devroe
S, Straube S,
Van de Velde M.
Maternal and
foetal effects
of remifentanil
for general
anaesthesia
in
parturients
undergoing caesarean section: a
systematic review and
meta-analysis. Acta Anaesthesiol
Scand 2013;
57: 29–36.
52.
Kan RE, Hughes SC, Rosen
MA, Kessin C, Preston PG, Lobo
EP. Intravenous
remifentanil: placental transfer, maternal
and neonatal
effects. Anesthesiology
1998; 88:
1467–74.
53.
Hill D. The
use of
remifentanil in obstetrics.
Anesthesiol Clin 2008;
26: 169-82.
54.
Miller RD, Eriksson
LI, Fleisher LA, Jeanine
P. Wiener-Kronish, Young
WL. Miller’s
Anesthesia seventh
edition Churchill
Livingstone 2009.
55.
http://www.rcht.nhs.uk/DocumentsLibrary/RoyalCornwallHospitalsTrust/Clinical/Anaest
hetics/GeneralAnaesthesiaForCaesarianSection.pdf.
Clinical Guideline for General
Anaesthesia for
Caesarian Section.
56.
Obstetric
Anesthesia and
Uncommon Disorders.
2nd edition
Edited by:
Gambling
RD,
Douglas MJ,
McKay RSF.
New York,
Cambridge University
Press; 2008.
57.
http://www.oaa-
anaes.ac.uk/assets/_managed/editor/File/Guidelines/GA%20section/GA_forCS_mushamb
i_leicester.pdf.
Principles of
General Anaesthesia for Caesarean
Section. Updated
by Dr
Mary Mushambi
Consultant Anaesthetist and
Dr Antony
Joseph.
58.
Aangram AJ, Horan
TC, Pearson
ML, Silver
LC, Jarvis
WR. Guideline
for Prevention
of Surgical
Site Infection, 1999. Centers
for Disease
Control and
Prevention (CDC)
Hospital Infection
Control Practices
Advisory Committee. Am J
Infect Control
1999;27:97–132.
59.
Smaill FM, Gyte
GM. Antibiotic
prophylaxis versus no
prophylaxis for preventing
infection after
cesarean section.
Cochrane database
Syst Rev
2010:CD007482.
60.
Alfirevic
Z, Gyte
GM, Dou
L. Different
classes of
antibiotics given
to women
routinely for
preventing infection at
caesarean section. Cochrane
database Syst
Rev
2010:CD008726.
61.
Dahlke JD, Mendez-Figueroa
H, Rouse
DJ, Berghella
V, Baxter
JK, Chauhan
SP. Evidence-based
surgery for
cesarean delivery:
an updated
systematic review. Am
J Obstet
Gynecol 2013;209:294–306.
62.
Schalkwyk
J van, Eyk
N Van. Antibiotic
prophylaxis in
obstetric procedures. J
Obstet Gynaecol
Can 2010;32:878–92.
63.
Clifford V, Daley
A. Antibiotic
prophylaxis in obstetric
and gynaecological
procedures: a review.
Aust N
Z J
Obstet Gynaecol
2012;52:412–9.
64.
Gordon SM. Antibiotic
prophylaxis against postoperative
wound infections.
Cleve Clin
J Med
2006;73 Suppl
1:S42–5.
65.
Kenyon SL, Taylor
DJ, Tarnow-Mordi
W. Broad-spectrum
antibiotics for preterm,
prelabour rupture
of fetal
membranes: the ORACLE
I randomised
trial. ORACLE
Collaborative Group.
Lancet 2001;357:979–88.
66.
McIlmoyle
K, Young
S. Antibiotic
timing at
caesarean section. Int
J Obstet
Anesth 2012;21:283–4.
67.
Tita ATN, Owen
J, Stamm
AM, Grimes
A, Hauth
JC, Andrews
WW.
Impact of
extended- spectrum
antibiotic prophylaxis on incidence
of postcesarean surgical
wound
infection.
Am J
Obstet Gynecol
2008;199:303.e1–3.
68.
Caesarean section.
NICE clinical guideline. November 2011
(http://www.nice.org.uk/guidance/cg132;
http://www.nice.org.uk/guidance/cg132/resources/guidance-caesarean-section-pdf)
69.
Committee
opinion no.
465: antimicrobial
prophylaxis for
cesarean delivery:
timing of
administration. Obstet
Gynecol 2010;116:791–2.
70.
Dyer R a,
Dyk D
van, Dresner
a. The
use of
uterotonic drugs during
caesarean section. Int
J Obstet
Anesth 2010;19:313–9.
71.
Dyer R a,
Butwick AJ,
Carvalho B.
Oxytocin for
labour and
caesarean delivery:
implications for
the anaesthesiologist.
Curr Opin
Anaesthesiol 2011;24:255–61.
72.
Thomas TA, Cooper
GM. Maternal
deaths from
anaesthesia. An
extract from
Why
mothers die
1997-1999, the Confidential
Enquiries into
Maternal Deaths
in the
United Kingdom.
Br J
Anaesth 2002;89:499–508.
73.
Svanström
MC, Biber
B, Hanes
M, Johansson
G, Näslund
U, Bålfors
EM. Signs
of myocardial
ischaemia after
injection of
oxytocin: a
randomized double-blind comparison of
oxytocin and
methylergometrine during
Caesarean section.
Br J
Anaesth
2008;100:683–9.
74.
Carvalho JCA, Balki
M, Kingdom
J, Windrim
R. Oxytocin
requirements at elective
cesarean delivery:
a dose-finding
study. Obstet
Gynecol 2004;104:1005–10.
75.
Balki M, Ronayne
M, Davies
S, Fallah
S, Kingdom
J, Windrim
R, Carvalho
JCA. Minimum
oxytocin dose
requirement after
cesarean delivery
for labor
arrest. Obstet
Gynecol 2006;107:45–50.
76.
Tsen LC, Balki
M. Oxytocin
protocols during cesarean
delivery: time
to acknowledge the risk/benefit
ratio? Int
J Obstet
Anesth 2010;19:243–5.
77.
Secher NJ, Arnsbo
P, Wallin
L. Haemodynamic
effects of
oxytocin
(syntocinon)
and
methyl ergometrine (methergin) on
the systemic
and pulmonary
circulations of pregnant
anaesthetized women.
Acta Obstet
Gynecol Scand
1978;57:97–103.
78.
Buekens P, Althabe
F. Post-partum
haemorrhage: beyond the
confrontation between misoprostol
and oxytocin.
Lancet 2010;375:176–8.
79.
Greenhalgh
CA. Respiratory
arrest in
a parturient following
intrathecal injection
of
sufentanil and
bupivacaine. Anaesthesia 1996;
51:173–5
80.
Katsiris S, Williams
S, Leighton
BL, Halpern
S. Respiratory
arrest following
intrathecal injection
of sufentanil
and bupivacaine
in a
parturient. Can J
Anaesth 1998;
45: 880–3.
81.
Ferouz F, Norris
MC, Leighton
BL. Risk
of respiratory
arrest after
intrathecal sufentanil.
Anesth Analg
1997; 85:
1088–90.
82.
Lu JK, Manullang
TR, Staples
MH, Kem
SE, Balley
PL. Maternal
respiratory
arrests,
severe hypotension, and fetal
distress after
administration of
intrathecal, sufentanil, and bupivacaine
after intravenous
fentanyl. Anesthesiology 1997;
87: 170–2.
83.
Baker MN, Sarna
MC. Respiratory
arrest after
second dose
of intrathecal sufentanil.
Anesthesiology 1995;83:
231–2.
84.
Hays RL, Palmer
CM. Respiratory
depression after
intrathecal sufentanil during labor.
Anesthesiology 1994;81:
511–2.
85.
Jaffee JB, Drease
GE, Kelly
T, Newman
LM. Severe
respiratory depression in
the
obstetric patient
after intrathecal
meperidine or
sufentanil. Int
J Obstet
Anesth
1997;6:
182–4.
86.
Kuczkowski
KM. Respiratory
arrest in
a parturient
following intrathecal
administration of
fentanyl and
bupivacaine as part
of a
combined spinal-epidural
analgesia for
labour. Anaesthesia
2002; 57:939–40.
87.
Palmer CM, Voulgaropoulos
D, Alves
D. Subarachnoid
fentanyl augments lidocaine
spinal anesthesia for cesarean
delivery. Reg
Anesth 1995;
20: 389–94.
88.
Brockway MS, Noble
DW, Sharwood-Smith
GH, McClure
JH. Profound
respiratory depression
after extradural
fentanyl. Br
J Anaesth 1990;64:
243–5.